21 Haziran 2011 Salı

kaldığımız yerden...

12 NISAN 2010 PAZARTESI

genç fotoğraf..

bi yerden başlamak lazım.. değişmek ve değiştirmek adına.. eğer bu topraklarda bir fotoğraf anlayışı, algısı,düşüncesi varsa bence değişmeli, gelişmeli. belkide gerçekten en demokratik ortam olan internet,bunu gerçekleştirmekteki tek şansımız. fotoğraf çekildiği kadar, üzerine düşünüp konuşuldukça gelişen bir olgu. ben herkesin fotoğraf üzerine yazabileceği, bir ortaklığın olduğu, sınırlamaların kuralların olmadığı bir platform bulamadım. eğer varsa bu benim mallığımdır peşin kabul ediyorum. ve bu blogun tek amacı fotoğraf üzerine yazmak isteyen herkese bu imkanı sağlamak. hiç bir sınır ve kural yok , yeterki fotoğrafla ilgili olsun. neden genc fotoğraf sorusuna ayrı bir başlık da açıklamayı planlıyorum. eğer ben geç kalırsam siz aklınıza geleni yazın..bende yazmak istiyorum diyorsan mailini bana yaz hemen eklenicek..

17 Mayıs 2011 Salı

“Ahmet Elhan – ikililer” üzerine

Üzerine düşünme ve söz söyleme isteği uyandıran bir sergi “İkililer”.

Ahmet Elhan’ın son serisi olan ve Orhan Alptürk’ün önyazı ve söyleşisiyle,düşünme edimini söz söyleme isteğine çeviren İkililler,adı üzerinde ikili gösterilmiş tekil fotoğraflardan oluşuyor.Sergi kataloğuna göre 26,sergi mekanına göre 10, sanatçıya göre ise her an artabilir sayıda olan bu proje, proje bütünlüğü açısından,bu seçimin neye gore yapıldığı, segilenecek 10 adet fotoğrafın nasıl seçildiği ve eğer güçlü olduğuna inanılan,gösterilmek istenen sadece bu 10 fotoğraf ise geri kalan sayının anlamını çözemediğim bir bütünlük sunuyor.

Sanatçının külliyatına bakınca insansız, görseli güçlü, grafik anlamı içeriğin önünde olan fotografik söylemin,teknik değişmiş bile olsa devam ettiğini görüyorum.İlk anda inanılmaz etkileyici olan “Yerler” serisine rağmen benim favorim olan gece serisinin bende uyandırdığı öznel etkiyi yaratmıyor “ikililer”.

Orhan Alptürk’ün söyleşide de üzerinde durduğu,diptych yapı kullanımı,espas kullanımı,biçim içerik ilişkisinde öykücü dilden uzak olma,çekmek ve yapmak edimlerini sorgulatması ve perspektifin özenli kullanımı gibi teknik; manzara temasını seçerek çabuk ilgi toplaması ve merkez odaklı fotoğraflarda köşe kararması kullanımı gibi bakana yönelik önceden tasarlanmış ögeler bu seri üzerine kafa yormamı sağlamaya yetiyor.

Tüm bu teknik ağırlıklı başlıkların yanında fotoğrafların kimliksiz olması ve bana gore içerik olarak yeni birşey söylememesi teknik-içerik dengesizliğine sebep oluyor.

Tabi ki bir sanatçıya veya bir projeye tüm beklentileri yüklemek pek adil değil ancak fotoğraf sanatının diğer tüm sanat dallarında olduğu gibi eser üretiminin öncesinde,tüm düşüncelerin,kurguların,niyetlerin öncesinde içsel bir tohuma ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.İçerik dediğimiz ve samimiyeti sağlayan bu tohum,o üretimin yapılmasını zorunlu kılıyor,sanatçı ise sadece uygun bir mecra,bu içsel dürtüyü ortaya çıkarmak için kendine uygun bir aracı kullanmak zorunda kalıyor.Bu aracı ister resim olsun,ister yazı, ister fotoğraf.Tek görevi buluşturmak.

Sonuç olarak,fotoğraf üzerine düşündürüyor ikililer serisi, sadece sergiden çıktığınızda bir his bırakmıyor.

14 Ocak 2011 Cuma

özant kamacı : pause

Özant Kamacı: PAUSE

Elipsis Galerinin sanatçıları arasında bulunan Özant Kamacı’nın sergisini 2. Denememde izleme şansı buldum. Elipsisin yeni galerisinin eskisine oranla daha bir ruhsuz olduğunu söylemek sanırım yanlış olmayacak. Ama en son ki dayak olayıyla meşhur olan boğaz kesen caddemizin üzerindeki yeni yeri, galeriler caddesi olmaya aday gibi gözüken bu yerde tek fotoğraf galeri olma özelliğiyle kıymete değer. Elipsis ülkemizde fotoğrafa odaklanmış tek galeri olması, ayrıca açılan sergilerin bir çoğun baskılarının yapıldığı bir merkez olmasıyla oldukça kuvvetli bir noktada yer alıyor ülkemiz fotoğrafı adına. Klasik olarak genç yeteneklere destek vererek de bu konuda bir adım daha atmış oluyorlar.

Özant Kamacı elipsisin iki türk sanatçısından biri. Diğeri yine genç fotoğraf sanatçılarımızdan Serkan taycan. Sergi haberini bir şekilde alıp okuduktan sonra, galerinin sitesinden biraz fotoğrafları birazda Özant hakkındaki bilgileri inceledim. Özant kanada da yaşayan bir fotoğraf sanatçısı ve üretimlerine orada devam ediyor. Ve yurtdışında sanat eğitimi almış. Biraz araştırınca Özant’ın yurt dışındaki çalışmaları ve özelikle “Pause” serisiyle elde ettiği başarıların sanatçının daha fazla tanınmasına yardım ettiğini öğreniyorum.

Fotoğrafları ilk incelediğimde gerçekten heyecanlandım. Çünkü bir çoğu güçlü kompozite edilmişlerdi. Kare formatın getirdiği nört gücü, Özant’ın kadrajları daha da desteklemişti. Daha fazla merak ederek sergiyi görmem gerektiğine karar verdim. Elipsisin galerisinin ufaklığı ne yazık ki bu sergi için epey dezavantaj olmuş. Galeri ufak ama baskılar büyük olunca bir anda çok yoğun bir uyarıya maruz kalıyor insan ister istemez. Ve bu sıkışıklık fotoğraflardaki minimalizmle ne yazık ki sergileme bağlamında çok uyuşmuyor. Bu nedenle eserlere yoğunlaşmada, Özant’ın seyirciyi kışkırtma etkisini elde etmesine de bir engel teşkil ediyor. Yinede bir şekilde odaklanarak fotoğrafları izlemeye başlıyorum. Baskı büyüklüğü ve iyiye yakın bir baskı kalitesii izleyici de tatmin sağlamayı kolaylaştırıyor. Fotoğrafların grafik temelli komposizyonları minimalist estetikle iyi bir şekilde harmanlanmış ve renk düzenlenme de oldukça etkili. Sergi 3 bölümden oluşuyor. Temelde doğa-makine ilişkisine odaklansa da belirli yönlere dağılmış durumda. Beni en çok etkileyen ağaç-uçak “çaprazlanması” bölümü. Fotoğraflarda dondurulan anlar, fotoğraf adına düşünen bir çok insan için projenin derdini anlatmaya gayet yeterli oluyor. Endüstrileşen dünyamızın doğa üzerindeki etkisi, bu konular hakkında biraz bile duyarlılığa sahip bir çok insan tarafından kanıksanmış bir konu. Ve fotoğraflar bu temel işlev üzerine garip eşleşmelerin tespitiyle bize tekrar hatırlatılıyor durumu. 2. bölüm şehir ve uçak ilişkisi üzerine. Bu bölüm şehir ayrıntıları ve uçak ilişkisi üzerine daha fazla grafik etkilerlerle düzenlenmiş komposizyonlardan oluşuyor. Dünyanın bir çok şehrinde bu dev makineler adeta şehir kuşları olmuş durumdalar. Bir anlamda modernizmin Piterodaktilleri adeta. 3. bölüm uçak gözlemcileri- buda nasıl bir hobiyse!- üzerine. O bölge de yaşayan uçak gözlemcilerini bir resim komposizyonuyla görüntülemiş Özant. İnsan-uçak ilişkisinin fetişleştiği bir alan olan bu gözlem durumu, ülkemize çok yakın olmasada en azından o coğrafyada olduğuna dair bir bilgi aktarıyor bize.

Sergi sonunda proje hakkında metni okuduğumda açıkçası çok zayıf ve beylik bir metinle karşılaştım. Özellikle de 3 bölüme özgü ayrı ayrı fikirler üretmek gibi bir çaba içine girildiğini hissettirdi bana. Sanki bir şekilde bir birinden farklı bu üç bölümü zoraki bir birleştirme çabasıydı bu. Çünkü serginin bence en zayıf tarafı da bu çoklu anlatımı zorlaması. Çünkü güzel bir temel fikri, kör göze parmak şekline getirecek kadar zorla birleştirmiş gibi duruyor sergi. Özant Fotoritim’deki kendi açıklamasında önce uçak gözlemcilerinden yola çıktığını ve daha sonra da Wolgang Tillmans veBrian Griffinden etkilenerek projeyi şekillendirdiğini söylüyor. Tillmans’ın concorde işini biraz inceleyince bunun bir etkilenmeden fazlası olduğunu da düşünmemek elde değil. Proje total olarak iyi bir fikir üzerine inşa edilmiş olsa da bence çok fazla dağılmış izlenimi uyandırıyor. Sadece ilk bölümdeki işleri sergilemesi endüstri ve doğa ilişkisini daha fazla kuvvetlendirebilirdi. Zaten kendisi de sitesinde bu şekilde ayırmış. Fakat nedense aynı şekilde sergilemeyi tercih etmemiş.

Sonuç olarak yurtdışında aldığı sanat eğitiminin ve disiplinin projeye olan olumlu katkıları kendini çok rahat göstermekte. Ve çıkan proje zaten Özant’a uluslar arası bir başarı kazandırmış durumda. Umarım üzerine düşünülmüş ve çalışılmış diğer projelerini de izleme şansı yakalarız..